OSMAN ELİKÖTÜOĞLU KİŞİSEL WEB SAYFASI

Soyismim “Elikötüoğlu” Ne Anlama Geliyor?

Modern zamanlarda insanoğlu ve özellikle de biz Türkler son 3-4 kuşaktır şatafatlı, alengirli ve şaşalı soyisimlere alışmış bir toplum haline geldik. Bunun temelinde 60-70’li yıllarda taşradan şehir hayatına bir anda geçen ve tam anlamıyla adapte olamayan tipik Anadolu insanının kendisine rol model belirlediği aktör, aktris, ses sanatçısı ve reklam sanatçısı gibi önplandaki ünlü kişilerin soyadlarının abartısıdır. Peki nasıldı bu kişilerin soyisimleri; hatırlayalım….Soyadı Kanunuyla bir nevi köksüzleştirilmiş Anadolu insanının, soyadları o kadar tarihten kopuktu ki geçmiş yaşantılarıyla hiç mi hiç ilgisi de yoktu. Özendirilmiş şekilde uyaklı, kafiyeli, anlı şanlı soyadları girmişti bir anda hayatımıza. Örneğin 60-70’li yıllar ünlülerinin soyadları “Akın, Arkın, Şoray, Ün, Taş, Kentmen, Alışık” vb. bizler ve hatta bu zat-ı şahaneler için ne ifade ediyordu acaba hiç düşündük mü? Hatta o kadar yapmacıktı ki bu soyadı müessesesi bazıları soyadlarından utanıp soyadıyla birlikte adını da değiştirir oldular. Fahrettin CÜREKLİBATUR abimiz büyüğümüz ve hepimizin sevdiği, saydığı nam-ı diğer “Cüneyt ARKIN”ın ta kendisidir. Y kuşağının vazgeçilmezlerinden olan sözüm ona Popstarımız “Tarkan” aslında ünlü 1944 Mayıs Türkçülük davasının pirlerinden olan Dr. Fethi TEVETOĞLU‘nun kardeşinin torunudur. Yani popülizm o denli bir hal almıştır ki elinin altında hazır olan miras dahi reddedilmiştir. Hatta şimdi düşünüyorum yukarıda ki soyisme sahip ünlüler için acaba bu yapma suni, yapay soyadları ne anlam çağrıştırıyor? Ne mi….sadece kafiyeli ve kulağa hoş gelen yanının dışında hiçbirşey…
Milliyet Gazetesi Bağları Koparmak İçin Verilmeyen Soyadlarını Şaşalı Şekilde Duyurmuş-1934
Geçen gün bir gazete yada Tv’de rastlamıştım 1950’li yıllarda Ankara’da bir mahalle de farklı farklı soylardan geldikleri halde hepsinin soyadları “Tekten” olan aileler birbirlerinden farklı olduklarını hissettirmek, haykırmak ya da belirtmek için “2.Tekten”, “3.Tekten” gibi çok acı soyadları bile almışlar. Bilmem durumun absürdlüğünü hissettirebildim mi? Peki iğneyi başkasına batırdım gerçek bir Türk öğüdüne mazhar olmam için çuvaldızı da kendime batırayım. Tarihi kayıtların ışığı altında 500 yıllık geçmişi olan Kayı boyunun Karakeçili aşiretinden Ali Kethüda Cemaatinden gelen ve bugün soyağacında bilinen 10000‘in üzerinde üyesi bulunan Elikötüoğlu Ailesi‘nin isim kökeni nerelere dayanmaktadır? 490-257 Dönelim en başa değiştirmiş olduğum asıl sülale soyadıma bir bakalım günümüz Türkçesi ile… Şimdi gözümüze ilk çarpan olumsuz bir sıfat olan “kötü” kelimesi değil mi? Evet sizleri anlıyorum. Ancak her kelimenin en başta geçmiş anlamına “etimolojisine” inilmesi gerekir. Zira Yavuz kelimesini hepimiz biliriz gerçektende popüler tarih bilmemize gerek olmadan çoğumuz bilir. Esasında bugünkü Yavuz kelimesi anlamı en çok merak edilen ve en çok tartışılan kelimelerden birisidir. Yavuz isminin en ünlü kullanım örnekleri arasında 9. Osmanlı padişahı ve ilk Osmanlı halifesi ve 74. islam halifesi Yavuz Sultan Selim ile birlikte olumlu anlam değişmesine girmiştir. Aslında eski Türkçe’de olumsuz anlam ifade etmektedir. Örneğin “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır”, “Yavaş atın tekmesi yavuz olur”, “Yavuz itin yarası eksik olmaz” gibi bugün Anadolu’da hala varlığını koruyan atasözleri bulunmaktadır. Dikkat edildiğinde bu atasözlerindeki “yavuz” kelimesinin anlamı hep olumsuzdur. Yani “kötü, saldırgan” anlamına gelmektedir. Oysa günümüzde Yavuz kelimesi: Güçlü, çetin, iyi, gürbüz, güzel, fevkalade, âlâ, müstesna anlamına gelir. Örnek: Çok cevherli öküzmüş, bol yedir de hele bak, ne yavuz mal olur. R. H. Karay (İnanılmaz derecede akıllı ve yetenekli) Bu cümleler “yavuz” kelimesinin dehşet verici şekilde anlam değişmesine örnek olmuştur. Bir de meşhur dizimizden örnek verelim. Burada da anlam değişmesine uğrayan “Köpek” ismine dikkat çekelim. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın baş veziri “Sadettin Köpek” vardır. Kendi kendimize soralım o dönemde koskoca vezirin lakabı nasıl “köpek” olur? Evet yine sizlerin his ortağı oldum ve aynı şeyleri hissediyorum. Olamaz kesinlikle olamaz. Bunu da inceleyelim… Türkler Anadolu’ya gelirken binlerce yıllık Orta Asya geleneğini, dilini, tarihini bir yana atıp gelmediler. Muazzam bir dilleri vardı. Zira bu dilin Hakaniye Türkçesinde yazılmış harika eserleri de vardı. “Kaşgarlı Mahmut”‘un yazdığı ve Türk Dilleri dünyasına hala ışık tutan “Dîvânü Lugati’t-Türk” gibi örneğin. Yani bize yıllardır anlatıla gelen kaba, saba göçebe yönümüz yoktu sadece. İlmi ve irfani yönümüzde mevcuttu. Dolayısıyla konumuza dönecek olursak “köpek” kelimesinin tanımı bugün ki anlamın olan “it” değildi elbette 13.yy‘da. O zaman ki anlamı “dik, diklenen, kabarık” kelimelerini kapsıyordu. Buradan da ilk örneğimizin tam tersi yönde anlam değişmesi olayına şahit oluyoruz. Gelelim bizim “Elikötüoğlu”na. Yörük Türmen göçebelerin tanımlarına şöyle bir bakalım. Sarıkeçili, Akkeçili, Karakeçili, Tekeli, Honamlı, Kafirkıranlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Çakallu, Kurtlu, Eğlenlü, Kavurgalı, Boynuinceli, Atçeken, Sarıçakallı, Kuzviranlu, Yabaneri, Çaruklu, Bekmezlü, Elbeğlü, Karaçakallu, Saçıkaralı, Horzumlu, Samuklu, Sülülü, Anamaslu, Şamlu, Tatarlu ve binlercesi. Şimdi bu kelimeleri göz önünde alalım ve anlamlarını günümüz Türkçesiyle açıklamaya çalışalım. Sonuç? Şunu duyar gibiyim “bazıları hayvan besliyor galiba teke ve keçi besliyor galiba anladım ama çakal nedir, anlayamadım…!” Zira haklısınız düşünün soyadınız “Karaçakallı” ya da “Kafirkıranlı” olsaydı bana bu soruyu sorabilir miydiniz? Oysaki bunlar hakiki anlı şanlı büyük Yörük Türkmen obalarıdır. Aslına bakılırsa bu büyük ve geniş ailenin lakabı “Ali Kethüda” tanımından evrim geçirmiştir. Oğuz diyalektinde çok ciddi bir büyük ünlü uyumu vardır ve hala Anadolu’nun büyük bir çoğunluğunda bu kurala uyulmaktadır. Sivas ve Orta Anadol’da 2-3 nesil öncesine kadar “Ahmet Ali” ismi “Ehmet Eli”“Ömer Ali” ismi “Omar Eli”; “Hasan Ali” ismi “Hasan Eli”; “Mehmet Ali” ismi “Memmet Eli” şeklinde telaffuz edilmekteydi. Hatta günümüzde belirli bir yaşın üzerinde olan yaşlılar bu isimleri eski şekliyle telaffuz etmektedirler. Bu fonetik dönüşümü, 18. ve 19. yüzyıl Alman Kartograf haritalarında da ailenin topraklarını “Elikötüler” şeklinde değil de; “Alikötüler” şeklinde görmemiz mümkündür. Ünlü coğrafyacı Heinrich KIEPERT bildiğimiz gibi Anadolu’ya 1841-1848 yılları arasında 4 kez ziyaret etmiş ve 16. yüzyıl seyyahlarının ve daha sonraki ajanların da bilgilerini kullanarak ünlü “Karte von Kleinasien” ismini verdiği harika bir eser meydana getirmiştir. Daha sonra kendisi vefat ettikten sonra oğlu ünlü kartograf Richard KIEPERT da bu haritaları veri olarak kullanarak ve 1. Dünya Savaşında bile materyal olarak kullanılan haritalar ortaya çıkarmıştır. Sözü geçen bu haritaların hepsinde Elikötüoğlu Ailesinin ilk oba kurduğu bölge “Alikötüler” şeklinde belirtilmiştir. Haritalar için https://elikotuoglu.org/ailemiz/elikotuoglu-haritalari/ linkine tıklayınız. “Türkler ve özelikle de Oğuzlar asırlardan bu yana gele konar göçer yaşadıkları için onların temel yaşam ortağı hayvanları, uğraşları ve namları olmuştur. Eğer belirli bir boyun belirli bir altgrubu karakeçi besliyor ise “Karakeçili”, orduya at yetiştiriyorsa “Atçeken” denmiştir. Yani Türkler günümüz Türkçesiyle enteresan lakap ve namlarla anılmıştır. İncelediğimiz kayıtlara ve anlatıla gelen bir ortak kanıya göre Ali Kethüda Cemaati içinde; 14.-16.yy arasında Anamas Dağı Yaylası ve Serik Kışlağı‘nda yaylayan ailemiz Osmanlı’ya peşin verdi ödeyen başındaki kethüda ve kabilenin bu peşin ödenen vergi için diğer ailelerden misliyle talep edilmesi ve kaba kuvvet kullanılması sonucu yöre halkı tarafından “bunlara bulaşmayın, bunlara ilişmeyin” anlamına gelen bir lakaba mazhar olmuş. Yani lakabın içinde geçen “el” soyut bir kavram; insan uzvu olan “el” olarak düşünülmemesi gerekir. Aksine ailemizin bir diğer kolu ellerinin küçük ve kibar olduğuyla övünmek için “Eligüzel” soyadını dahi almıştır. Dolayısıyla kimse ağaç kovuğundan çıkmamıştır ki; eğer bugüne kadar ulaşmış bir nesli varsa hepsi ortak babamız Hz. Adem’e dayanmaktadır. Ayrıca Allah’u Teala yüce kitabımız Kur’an-ı Keriminde Hucurat Suresi 13.Ayette: “Ey insanlar! Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizleri kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki, Allah Teâlâ herşeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” diye biz insanoğluna seslenmiştir. Osman ELİKÖTÜOĞLU 18 Ekim 2018

Benzer gönderiler