2012 yılının Haziran ayından beri Türk kamuoyu alışılageldiğin dışında farklı ve sıradışı bir konu olan “İş Sağlığı ve Güvenliği” terimi ile karşı karşıyadır. Artık sade bir vatandaşın bile gündemini belirleyen İş Sağlığı ve Güvenliği, bir kültür olarak toplumumuza yerleşmeden insanımızın zihinlerini meşgul etmeye devam etmektedir.
Çağın iş yaşamında, sektörlerinde artan; teknolojik, sosyal, ekonomik, kültürel ve diğer beşer gereksinimlerinden kaynaklanan sorunlara da çözüm bulabilmek adına hükümet tarafından Avrupa Birliği ve ABD normları gözetilerek düzenlenen 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” geride kalan 4 yılın ardından toplumumuzca tam olarak anlaşılamamıştır. Bu anlaşılamayan ve bir nevi kangren olmuş eksiklikler silsilesi hususunda en az işçi, işveren, işgüvenliği ve işyeri hekiminin ki kadar devletimizin de payı mevcuttur.
6331 sayılı kanun yasalaştığında sistemimizin tamamen altyapı ve yönetmelik yoksunu olduğu göz ardı edilmiştir. Zira ülkemizde sözü geçen kanunun zeminini oluşturacak olan zaruri yönetmelikler dahi tamamlanmadan toplumun tüm tabakaları kendisini birden bire kanun ve sorumluluklarıyla karşı karşıya bulmuştur.
Karmaşanın temeli, toplum herhangi bilgi birikimi olmadığı halde aniden sorumluklarla yüzleşmektedir. Tasarının ilk kanunlaştığı zamandan bu yana kanunun nasıl işleyeceği ve işletileceği hususunda başta işçi, işveren, uzman ve hekim olmak üzere müfettişlerin dahi kafalarında soru işaretlerinde bulunmaktadır. Ayrıca kanunun yasal sorumluluğunun başlangıç süresi olan Ocak 2013 tarihinin, 50 ve üzerinde çalışanı bulunan işletmeler hariç, diğer işletmeler için Ocak 2014 tarihine uzatılması ve daha sonrada 50’den az çalışanı bulunan “Az Tehlikeli” diye adlandırdığımız Tehlike Grubunda bulunan işletmelerin sorumluluk tarihinin Temmuz 2016 tarihine ertelenmesiyle bu altyapı eksikliği kendi kendini teşhir etmiştir. Altyapı eksikliği devletin denetimci müfettiş’ten başlayarak yeterli iş güvenliği uzmanına kadar baş göstermiştir.
Ocak 2016 tarihine gelindiğinde teknik yönden aksaklık olan yönetmelikler hükümetçe tamamlanmış, iş güvenliği uzmanı sayısı 100.000 üzerine çıkmış ve donanımlı iş müfettişlerinin sayısının artmasıyla başka bir sorun dikkatleri çekmiştir. Bu sorun insanoğlunun varoluşundan ölümüne kadar geçen sürede hiçbir zaman sekteye uğrayamayacak, göz ardı edilemeyecek “Eğitimin” kendisidir. Her konuda olduğu gibi İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda da çözümün temel aşamalarında biri de eğitimdir ve hatta baş unsurudur.
Günümüzde İş sağlığı ve güvenliği (İSG) her geçen gün önem kazanan ve her çalışma ortamı için bir gereklilik haline gelmektedir. Teknolojik gelişmelere ve yasal düzenlemelere rağmen iş kazaları ve meslek hastalıkları sayısındaki artış oldukça düşündürücüdür. Ülkemizde iş kazalarının %98’inin çalışanlara bağlı sebeplerden kaynaklandığı araştırmalarla sabittir. İş kazalarında öngörülemeyen veya önlenemeyen diye adlandırdığımız pay %2 gibi küçük bir dilimden oluşmaktadır ve bu da %98 kısımın içindeki eğitimin payını gözler önüne sürmektedir.
2014 yılı istatistik verilerine göre dünyada toplam 270.000.000 iş kazasında toplam 350.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Yaklaşık 1.800.000 kişi meslek hastalığından yaşamını yitirmiştir. Ülkemizde ise SGK verilerine göre 2014 yılında yaşanan 221.366 iş kazasından 1626’sı ölümle sonuçlanmıştır. Rakamlar değerlendirildiğinde, iş kazaları ve meslek hastalıklarının azaltılması konusunda proaktif tedbirlerden sonra öncelikli olarak eğitsel faaliyetler akla gelmektedir.
İş kazalarının temel sebepleri iki gruba ayrılmıştır. Bunlar emniyetsiz davranış ve emniyetsiz ortamlardır. Emniyetsiz ortamlar; güvenlik tedbirleri sağlanmamış/alınmamış her türlü çalışma koşullarıdır. Emniyetsiz davranış ise çalışanların işin yürütümünce uygulamakla zorunlu olduğu kural ve talimatlara aykırı davranması, güvenlik tedbirlerini önemsememesi, koruyucu donanım kullanmaması, bakım ve kontrolü yetersiz veya iptal edilmiş olan ekipman kullanması vb. sayılabilir. Kazaların azaltılması çalışmalarında önem arzeden grup emniyetsiz davranışların en aza indirilmesidir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün tarif ettiği, kaza sıklık ve ağırlık oranlarının işyerlerinde azaltılmasında yasal olarak işverenlerce bir dizi tedbir alınmaktadır. Buna rağmen çalışanların işe olan dikkat ve özeni göstermemeleri sebebiyle kaynaklanan iş kazası sayısı azımsanamayacak orandadır. Önemli etken ise iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulamamasıdır. Oysa çalışanların sahiplendiği ve eğitim faaliyetleri ile genel uzmanlık ve yetenekleri dışında “İSG farkındalığının” yaratılması işveren ve işçi açısından başarı sayılmaktadır. Eğitim faaliyetleri ile asıl beklenen çalışanlarda olumlu yönde davranış değişikliği yaratması ve özendiriciliği sağlamasıdır.
Güvenlik kültürü oluşturmak için insan davranışları esas alınmalıdır. Güvenlik algısı yaratıldıktan sonra işyeri koşullarına uygun çalışma ortamı ve çalışma şekilleri geliştirilebilir. Aksi halde konuyu işverenin yasal yükümlülükleri nedeniyle değerlendirmek eksik ve yetersiz olacaktır. Dolayısıyla işyerlerinde örgütsel iletişim ve eğitimin önemi ortaya çıkmaktadır. İşyerlerinin her bir kademesinde yönetimin desteği ile yaygınlaştırılamayan güvenlik kültürü, başarısızlığın ilk basamağını oluşturmaktadır.
Çalışanlara verilecek iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla 15 Mayıs 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” te işverene çalışanlara eğitim verilmesi görevini vermiştir.
Yönetmelik dışında, İş mahkemelerinde de işverenin eğitim konusunda sorumluluğunu onaylayan kararlar alınmıştır. Davalar sonucu başvurulan Yargıtay kararına göre; “İşverenler, işyerinde işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak içine gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün sadece önlem almakla yetinilebileceği anlamı taşımadığı, alınan önlemlere uyulup uyulmadığının kontrol, denetleme ve giderek önlemlere uyulmasını temin anlamında bulunduğu da kuşkusuzdur. Başka bir deyişle, işveren geniş anlamda doğmuş ve doğabilecek tüm tehlikeleri önlemek zorundadır. Bu nedenle, işveren, işçilere yapmakta oldukları işlerde uymaları gerekli sağlık ve güvenlik tedbirlerini öğreterek çalışanlarda iş sağlığı ve güvenliği bilinci oluşturmak ve uygun davranış kazandırmak üzere, çalışmakta oldukları işlerde doğabilecek riskler ve tehlikeler ile bunlardan korunma usulleri hakkında çalışanları bilgilendirmek ve bu konuda onları eğitmek, denetlemek, işçilerin karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve doğabilecek tüm tehlikelerden işçileri uygun bir şekilde haberdar etmek zorundadır.” (İK m.77-Yargıtay 10. H.D. E.1978/2077, K.1978/7689)
Düzenlenen İSG eğitimleri sayesinde, iş ve işçi motivasyonunun yükselebileceği, işletmenin kendine özgü güvenlik kültürü oluşturulabileceği yanı sıra başta farkındalık olmak üzere iş kazası ve meslek hastalıklarının azaltılması konusunda fark edilebilir sonuçlar elde edilmesi gerçekleşebilecektir. Çalışanların her anlamda katılımını sağlayan ve sürekli denetim mekanizmaları ile davranışsal güvenlik algısının artırılması ülkemiz ve çalışma hayatı için fayda sağlayacaktır. Sonuç olarak işyerlerinde güvenlik kültürünün oluşturulmasında, iş güvenliği uzmanları ile işyeri hekimlerinin birer eğitmen olarak katkıları iş sağlığı ve güvenliği eğitim faaliyetleri açısından oldukça önemlidir.
Osman ELİKÖTÜOĞLU
Mühendis (B) İş Güvenliği Uzmanı
06 Mayıs 2018