Uzay çağında gereksinimlerimiz, hayatımızın olmazsa olmazları değişiyor, gelişiyor, başkalaşım geçiriyor. Artık yemek pişmeyen ve hazır tüketime dönen hanelerin sayısı da artıyor. Bundan 20-25 yıl önce sokak arkadaşlığı kavramı vardı örneğin. Ancak ne yazıkki şuan Z kuşağının böyle bir ortamı yok. Onlar tamamen sanal dünyalarına hapsolunmuş vaziyetteler. Zaten bu konuda kendilerine okul dönüşünde akşamları çok da zaman ayırabilecek ebeveynleri de bulunmamakta. Zira akşamları yorgun argın işinden gelmiş anne-baba günün yoğun iş temposu ve stresinden sonra; hatta belki de 2-2,5 saat trafiğinden sonra bir de çocuğuna mı zaman ayıracak. Geçiyorlar TV’nin karşısına evin büyükleri saat 23:00’e kadar TV dizilerinin başındalar.
2000’li yılların başından beri Türk kanallarında ki TV Dizileri artık özel ve hatta devlet kanallarının dahi vazgeçilmez bir unsuru haline geldi. Çok ciddi manada bir endüstri oluşturdu ve kendine iyi bir konumda belirledi. “Yeşilçamın” iş yapmadığı yada misyonunu tamamladığı dönemlerde yani 90’lı yılların başında Özel Tv kanallarının da hayatımıza girmesiyle beyaz perdenin yerini alan TV dizileri olumlu anlamda sadece insanımızı “Brezilya ve Arjantin Pembe Dizilerinin” başından kaldırdı. Toplum olarak ve özellikle de köyden kente göçen sözüm ona “taşralının” öyle bir yaşam düzenini uyuşturmuştu ki bu pembe diziler, insanımız hep özenti ve yarı sanal alemde gezer olmuştu.
Aslında Türk kamuoyunda yerli diziler 80’lerin sonunda çok kaliteli ve komşuluk ve ikili ilişkileri düzenlemeye yönelik bir misyon yüklenmişti en başlarda. Buna örnek olarak vereceğimiz numune dizi “Bizimkiler” dizisidir. Bu dizimiz ve oyuncuları, karakterleri 1989-2002 yılları arasında tam 13 yıl evlerimize misafir olmuştu. Yaşı 30’un üzerinde olan herkes bu dizinin kendileri için ne anlam çağrıştırdığı bir an için düşündüğünde hep olumlu hatıralarla karşı karşıya kalacaklardır.
Zaman içerisinde kendiliğinden değişen veya zorla değiştirilmeye çalışılan toplum yapısı kendini bir anda aslında hiç kültürümüzde alışık olmadığımız ensest ilişkilerle, sürekli aldatan erkek ve kadın rolleriyle, karakterlerinin neyle geçindiklerini bir türlü anlayamadığımız dünyalarla, gelecek nesile hiç mi hiç olumlu bir şeyin olmadığına inandırma ya da doğrunun kendilerinin verdiği mesajda olduğuna inandırma yöntemleriyle karşı karşıya bulduk kendimizi. Aslında hazırlıksız yakalanmıştı ebeveynler bu istismar ve yozlaşmaya. Çünkü 1980 darbesiyle okuyan, yorumlayan ve mukayese özelliği çok üst seviyelerde olan gençlik, amiyane tabirle resmen katledildiği, pusturulduğu ve doğrandığı için arkasından gelen 90’lı yılların yetişkin nesilleri artık kitapla haşır neşir olmuş onun tozunu yutmuş bir kuşak değillerdi. Zira okumayan, analizlemeyen, sentezlemeyen, yorumlamayan bir insanoğlu kendisine uyuşuk vaziyetteyken izlettirilen bir görselin doğruluğuna inanır hem de sorgulamadan.
Gayrı ahlaki dizilerin dışında bir de başımıza yöresel ve etnik diziler bela oldu. Elbetteki ülkemiz 7 coğrafi bölge ve onlarca alt bölümden oluşan bir toprak parçasıdır ve hepsi bizim ayrılmaz bir parçamızdır ancak bu bir bölgenin şive, ağız ve geleneklerinin diğer bölgelere dominant hissettirildiği hal alırsa bu 80 milyonluk dev bir ülke için yozlaşma sayılmalıdır. Etnik dizilerimiz Karadeniz, Güneydoğu ve Ege Bölgesi formatlarıyla önümüze sürülüyor. Eğer inceleyecek olursak Karadeniz ve Güneydoğu dizilerinde kan davası, sürekli sert yaşam, adam vurma, kadının insan sınıfına konulmaması, gayr-ı meşru yaşam, feodal yaşam düzeni, devlete kafa tutma, adam kayırma ve bir sürü olumsuz tavır ve davranışlar “legalize” ediliyor. Ege Bölgesi dizilerinde de durum çok da makul değil; kız kaçırma, babasını dinlemeyen kız, ataerkil olmayan bir aile ve rahat yaşam koşulları bir anda hayatın olması gereken bir gerçeği gibi duruyor karşımızda. Ya diğer bölgelerin insan yapısı hiç incelenmiyor ya da reyting getirmeyecek kaygısıyla üzerinde kafa yorulmuyor. Peki ne olur bu şekilde giderse…olacağı şu Türk Toplumunun yapısı bir anda değişir sanki Anadolu halk folkloru sadece horondan oluşuyormuş gibi o baş köşeye oturtulur ve bir bakarsınız Güneydoğu dizilerinden dolayı etnik Kürt isimleri Türk Ailelerinde görülür. Baran, Dilan ve Berfin gibi. Bu da Avrupa’ya benzemeye çalışan bir toplumdan hiçbir fark bırakmaz bizlerde.
Osman ELİKÖTÜOĞLU
30 Eylül 2018